GALERİ

www.ozkanturker.com


 

Anasayfa  Galeri Menü

Heinkel He 219 UHU
1/48 Tamiya  
Tolga Ülgür
 

Luftwaffe’nin İkinci Dünya savaşı’nın son dönemlerinde kullanmış olduğu en sofistike gece avcısı hangisiydi sorusunun cevabını saatli Maarif takviminin yapraklarında henüz göremiyoruz. Maarif buna hazır olmayabilir. Günün birinde belki bu da olur. Sorulmuş sorunun cevabının ise – modelini henüz bitirmiş olduğum şu ilkbahar günlerde - Heinkel He-219  olmasının benim açımdan hiçbir sakıncası bulunmuyor .

Yeterli zaman ve imkan dahilinde amaca göre tasarlanmış projeler devşirme güzellerden kolaylıkla ayrışabilmekte. Bu bağlamda sevgili Mosquito ve muhterem Heinkel He219 ilk akla gelenler gibi durmakta zihnimin koridorlarında.

He-219 yeterli sayıda üretilip stratejik bombardıman amacıyla daha etkin kullanılabilseydi savaşın gidişatında belirgin bir etkisi olabilirdi diye düşünenler de az değil . Tasarımın yapısal olarak pek basit olmayışı ve yüksek maliyeti He-219 ların savaş boyunca sınırlı sayıda üretilmesinin nedenleri arasında sayılabilir.

Alman Gece Avcılarının başındaki  Josef Kammbuher , Heinkel müessesesi ve dönemin RLM deki tayyare yapım/tasarım Daire Başkanı Erhard Milch (bundan böyle kıl ve tüy Milch de diyebiliriz) arasındaki anlaşılmaz anlaşmazlıklar nedeniyle He-219’un geliştirme ve üretim sürecinin oldukça çetrefilli geçtiği bilgisine internet ortamında gezinirken rastladım. İçeriğe inanıp buraya da yazmış bulundum. Özetle Heinkel He-219’u politik çekişmeler ve yanlış karar almaların yardımıyla bir başka kendini yeterince gösterememiş Reich projesi olarak tanımlamak çok da yanlış olmaz .

He 219’un tasarım faaliyetlerinin başlangıcı 1940 yılına dek uzanmakta.

Bu dönemde Heinkel tarafından yüksek hızlı, basınçlı kokpite ve fırlatma koltuğuna, sahip burundan tekerlekli bir bombardıman tayyaresinin tasarım çalışmaları yapılmaktaymış.

Ancak bu proje RLM tarafından karmaşık ve riskli bulunarak reddedilmiş. Heinkel tasarım üzerinde değişiklikler yaparak tekliflerini yinelese de RLM yi –daha doğrusu kıl/tüy  Milch efendiyi - ikna etmek 1942 ye dek mümkün olamamış.(Aslında 1942 senesinde de ikna olmuş değil sadece mecbur kalmış görünüyor)

1942 yılında savaşın gidişatına paralel olarak artan “gece avsısı” ihtiyacı nedeniyle proje tekrar gündeme gelmiş ancak bir yandan RLM nin devam eden olumsuz yaklaşımı diğer yandan motor tedarik sorunları nedeniyle prototipin uçuşu 1942 kasım ayını bulmuş. Kammbuher prototipin performasından etkilenmiş ve ilk siparişler verilmiş.

İlk olarak -kısa süre sonra V serisine dönüştürülecek olan - He-219 A0 lar üretim hatlarından çıkarak 1943 yılının nisan ayında Hollanda Venlo’daki NJG1 de görev almaya başlamışlar. İlk önemli başarı ise 1943’ün bir haziran gecesi He 219 lardan birinin tek sortide 5 adet RAF Lancaster/Halifax  bombardıman uçağı düşürmesi olarak kayıtlara geçmiş. Sonraki günlerde devam eden operasyonlarda ise altısı Mosquito olmak üzere 20 müttefik uçağı indirilmiş. (ki o zamana dek gece uçuşlarında Mosquito ları etkisiz kılmak pek mümkün görünmüyormuş)

Bu etkileyici sonuca rağmen tercih ibresinin Junkers’leri işaret etmesinin nedeni olarak da He-219 ların üretim sürecinin zorluğu, karmaşıklığı ve Junkers 88’lerin performansının Raf bombacıları (Halifax ile Lancaster) için yeterli oluşunun öne sürüldüğünü okumuş durumdayım. Ammavelakin burada atlanan nokta RAF’ın gece bombardıman eskort görevlerine artık Mosquito’ları göndermeye başlamasıydı. Junkers’lerin Mosquito’lar ile baş etmesinin ne derece mümkün olduğunu da kayıtlara geçirmekte fayda varmış gibi duruyor.

Toplam olarak 268 adet Heinkel He-219 üretilmiş. He-219 A2 ve A5 den sonra son üretilen versiyon A7 olmuş. He-219 üretimi kıl/tüy Milch’in katkılarıyla 1944 mayıs ayında sonlandırılmış.

Okuduğum kaynaklarda He-219 A7 nin sahip olduğu 2 adet  12 silindirli 1900 hp lik DB603 G motoru sayesinde 670 km/s maksimum hıza ulaşabildiği yer almakta. Menzil ise 2000 km olarak not edilmiş.

FuG 220 radarına sahip He-219 A7’nin silah gücü ise (eğer Wikipedia sallamadıysa) ;

Gövde altında 2 veya 4 adet 20 mm MG 151

Gövde üstünde 2 adet  30 mm MK 108 (Schrage Musik)

Ve kanat köklerinde toplam 2 adet 20mm MG 151 den oluşmaktaymış.

 Modeli yapılan tayyareyi merak ediyorsanız onu da hemen ekleyebilirim: 1945 mayısı itibariyle 1./NJG1 e ait HE-219 A7

Model:

 Tamiya’nın modelini tekrardan anlatmaya gerek yok diye düşünüyorum. Zira zamanında Sn. Ahmet Dönmez bu kit ile ilgili detaylı ve de yeterli bir incelemede bulunmuştu. Incelemeler bölümünde konuyla ilgili istişareye yatılabilir.

Sonuç olarak ne de olsa bir Tamiya üretimi ,güzel dememek benim için oldukça zor. Evet pek güzel bir kit kendileri ufak tefek hataları olsa da.

Bence model, kutudan çıkış haline bir iki ufak güzelleme ilavesiyle pekala yapılabilir. Evvel zaman içinde ecnebi- perçinsayan eksiğini de açan - üstadlardan biri bu kiti köküne dek aküreyt hale getirmek üzere bir tez yazıp Hyperscale’e basmıştı. Motor kaportalarının arka kısımlarının biraz uzun olduğu ve kanatlarda cüzi müdahaleler gerektiği gibi saptamalar söz konusu idi bu tez çalışmasında . Dileyenler bu konuda mevcut perçinleri sayıp standart sapmalarının logaritmik değişimini göz önünde bulundurmak suretiyle riske maruz değeri minimalist kaygılar eşliğinde eşeleme gayretkeşliğine girebilirler.(Dağılımın normale yakın olmaması halinde kuyruk kısımlarını doğru tahmin için Kurtosis etkisini de düşünün derim). Bu zordur kardeşim neremizle yapacağız diyorsanız eh o zaman simülasyona yatmanız yerinde olur.

Ancak ben zaten ofiste buna benzer radyoaktiviteye fazlasıyla maruz kaldığımdan hiç tadım yok ve oralı bile olmuyorum üzerinize afiyet. Afiyet demişken eğer  canınız çektiyse o zaman size kolay gelsin diyelim. Ee.. bir yandan da amin tabii.

Yapım:

 Müessesenin kutu içerisine bıraktığı tavsiyeye karşı gelemeyerek yapım hikayesinin bu kez de kokpit dolaylarından başlamasına seyirci kaldım. Peki bu hep böyle mi olacak ?

Bu seyircilik halinin (zamanla röntgenciliğe dönüşmese de) alışkanlığa dönüşerek sonraki aşamalarda  tebliğ edilene direnememe biçimine (yoksa cemaat modelciliği mi?) yönelmesine karşı huzursuzluk çıkarma uğruna huysuz profiller çizmeyi göze aldığımı belirtmekte fayda var.

Kokpit tabanının yerleştiği aynı zamanda ağırlık vazifesi görmekte olan metal bloğu ve buna serpişecek kokpit elemanlarını yavaş yavaş RLM 66 kıvamında boyamaya başladım.

 Gösterge tablosunda müessesenin uyarı ve temennilerine aldırış etmeyerek ıslak çıkartma yerine Kont Eduard’ın setinden faydalanmaya karar verdim. Öyle de yaptım bizatihi

Yine kokpit kemerlerinde de aynı Kont’un ürünleri kullanıldı.

Hatıra fotoğrafının çekilmesinin ardından önce gövdeye ardından kanatlara yöneldim.

Kanatlardaki motor kaportalarının yapılması biraz el yorsa da hafif tesviye ile geçilebiliyor. İniş takım yuvalarını ayıran arka duvarlar kutu muhteviyatında olmadığından Obrnice Kontu Aziz Eduard’ın setinde yer alan bazı metal parçaları kullanarak bu kısımları makul hale getirmeye çalıştım.

Gövdede de ufak tefek tesviye işleri yapıldıktan sonra boyanma aşamasına gelmek çok uzun sürmedi diye hatırlıyorum.

Cihaz öncelikle son derece yaratıcı el ve kol manevraları ile siyaha boyandı. Yeterli kurumayı müteakip üst yüzeyler RLM 76  rengine “Gunze Sangyo” akrilikleri ile boyandılar. Buraya kadar kolaydı . Bundan sonrası biraz sabır gerektirmekte zira düzinelerce benek yapmanız beklentisi hakim.

Müessesenin yapım kılavuzundaki boyama şemasına ve bu modelin daha önce yapılmış örneklerine bakarak kafamda bir beneklenme formatı oluşturup buna göre hareket etmeye başladım.

RLM 75 tadındaki benekler maskesiz olarak –henüz gömülmemiş ve gömülse bile  gömüldüğü yerde bulunamamış  - hava tabancam ile uygulanmaya başladı. Aslında bu zahmetli bir süreç. Onlarca; belki de binlerce benek yapılmakta ve bazen bunların bazılarına beğenilmeyerek  müdahale gerekebilmekte ki  bu yandaş ve omurgası çalınmış medyada “vuruntu” söylentilerini yoğunlaştırıp soroscu liboş tayfanın “tahliye koridoru”ndaki hemoroidleri de azdırabilmekte. Sonra gelsin kenef sonrası Rh (+)  günler.

En sonunda beneklendirme faaliyetleri sona erer. Ardından alt tarafa tekrar dönerek “panel içlerine farklı ton edindirme” çabalarını başlattım. Bunlar da vuruntu dan uzak pekala masum faaliyetlerdi. Boyama işlerinin bittiğine kendimi ikna ettikten sonra Tamiya’nın parlak verniği ile tüm boyanmış alanlar koruma altına alındılar.

Ardından Tamiya’nın çıkartmaları yerleştirildi. Geleneksel kalınlıklarından biraz uzakmış gibi geldiler bana (Japon kilim sanatını tam olarak yansıttıkları söylenemez o nedenle). Pek fazla sayıda çıkartma olmadığından bu kısım çabucak geçildi.

Egzostlar ve iniş takımları ile biraz oyalandıktan sonra cihazı  ayağa kaldırmayı denedim. Ve sanırım başardım da. Hay - fırtınada açık kalmış- bir milyar lombar kapağı! Galiba yürüyebilecek

Mat vernik uygulamasını kanopi ile antenlerin boyanması takip etti.

Bunların yerlerine takılmasını ise anten telinin gerilmesi izledi. (Bunları yapabilmek için kimbilir kaç gün işe gittim)

Modelin bitirilmesinin belli bir rahatlama sağlamasını umuyordum ; ancak evdeki TV  açık kalmış olmalı ki içeriye kekremsi ve faşizan ağır bir kokunun sızmaya başladığını hissettim. Sanırsınız ki Umberto Amca Mussolini deneyimlerini anlatıyor. Tam da bu noktada aklıma gelen - “İnsanlar hayatın düz gerçeklerine katlanamazlar” tespiti oldu. Zamanında T S Elliot mu sarf etmişti bu cümleyi ?

Düz ve kalas gerçekler rutinimizi zenginleştiredursun, karşımıza dikilen sevimsizliklerin suçunu üstüne atabileceğimiz bir öteki arayışına girmek  ve sorumluluk ötekilerde olduğu sürece iyi olduğumuzu düşünerek güya rahatlamak işe yarar mı? Netice itibariyle “mutlu” olma ihtimali ortaya çıkabilir mi?

Bu soruların cevaplarını boş bırakarak tezgaha biraz daha mal yığmak çok daha kolaycı bir tavırmış gibi görünmekte. Hay anasının örekesine teğet geçtiğimin kriz....…mil pardon ...... felsefesi. Bu yüzleşmenin de sırası mıydı şimdi ? Göbeğini kaşıyan adam  deliğe doluşan pamuklu dokuma orijinli havları kaşınmak suretiyle bertaraf ededursun ; biz şimdilik zımpara ve putty ile naifçe idare mi etsek?

Siz en iyisi modelinizi bitirin ve rahatlayın. Sanırım başka yolu yok..

İyi modeller 

Tolga ÜLGÜR © Mayıs 2009

 

Bu sayfadaki yazı ve fotografların tüm hakları  www.ozkanturker.com sitesine ve yazarına aittir. İzinsiz kullanılamaz.