GALERİ

www.ozkanturker.com


 

Anasayfa  Galeri Menü

Messerschmitt Bf-109 F-4 Trop.
Hasegawa1/32
 
 

Bir Messerschmitt 109 hikayesi daha; bu kez sırada “Friedrich” serisinin nihai üyesi F-4 var. Yazılı ya da değil, ama birçok ortamda ” Friedrich” lerin tasarım ve zerafet açısından en beğenilen Bf-109 olduğuna ilişkin görüşlere rastlamak mümkün.

Augsburg’daki Messerschmitt tasarım ekibinin çalışmaları 1940 baharında başlamış. Yeni DB601 motoruyla kullanılmak üzere Bf-109E modeli üzerinde önemli değişikliklere gidilerek dört adet prototip üretilmiş. Tasarımda yeni motora ve performansına paralel olarak bazı yapısal ve aerodinamik iyileştirmeler mevcut.

Kanatlardaki radyatörler büyütülürken, genişleyen ve ovalleşen pervane abağı ile birlikte motor kaportasının hatları daha akıcı hale getirilmiş. Pervane palleri kısalmış, dikey oynar dümen bir parça küçülmüş. Ayrıca kanat uçları yuvarlatılırken yatay dengeleyicilerdeki destekler iptal edilmiş. Son olarak  “supercharger” hava girişinin değiştiğini de yazıp rahatlamak niyetindeyim.

Burunda yoğunlaşan ateş gücünün, kanatlara dağıtılmış alternatif sistemlere göre daha etkin olduğunun anlaşılmasıyla, “E” modellerinde kanatlarda yer alan makinalı tüfekler iptal edilerek, silah sistemi burun üstünde 2 adet 7,9mm MG17 ile pervane şaftında bir adet 20mm MG151 olarak standarta bağlanmış. Bu tercih sonrasında kanatlardan kalkan ağırlık neticesinde kullanım ve manevra kabiliyetinde iyileşme olduğunu aklımızın bir kenarına iliştirmek işimize yarayabilir.

1940 sonbaharında 10 adet F-0 (bir tür prototip de denebilir bunlara) kurcalaması için Luftwaffe’ye teslim edilmiş. Luftwaffe  F-0 ları değerlendiredursun, Messerschmitt bu sırada F-1 üretimine başlamış bile. Ardından gelen F-2 ler ise  1941 ilkbaharına yetişmişler. Ancak DB601E motorlarının hazır olmaması nedeniyle, F-3 lere sıra gelene kadar DB601N motorlarıyla idare edilmek durumunda kalındığını söylemekte yine fayda görüyorum. Friedrich serisinin nihai üyesi F-4 lerin üretimi ise 1941 yazında başlamış ve 1942 yılında da devam etmiş. Yaklaşık 1.840 adet ile en çok üretilen Friedrich versiyonu olmuş. Oniki silindirli 1.350 HP güç üreten DB601E motorlarıyla donatılmış olan ve 21.300 feet irtifada 630 km/s hıza ulaşabilen F-4 ler neredeyse tüm Luftwaffe birimlerince kullanılmış.

“Emil” ve “Gustav” serilerine göre daha kısa ömürlü olsa da;

- Friedrich serisini Bf-109 ların en iyisi ,

- F-4 versiyonunu ise “Friedrich” lerin en iyisi olarak kabul eden görüşlere birçok ortamda rastlamak mümkün.

Britanya Savaşı’nın son dönemlerini ancak ucundan yakalayabilen “Friedrich”  özellikle Rusya ve Kuzey Afrika cephesinde oldukça  etkili olmuş. Kuzey Afrika’da kullanılan F-4 lerin boktan sıcak ve lanet kum nedeniyle tropikal kum filtreleriyle donatılmak durumunda kaldıklarını eklemeden geçmeyeyim.

 

Modeli yapılan, toplamda 158 adet skor ile erişilmesi güç bir başarıya imza atarak Afrika Yıldızı (The Star of Africa) lakabını alan pek meşhur Hans Joachim Marseille’in Kuzey Afrika’da 3./JG27 de kullandığı 8673 kuyruk numaralı “Sarı 14” Bf-109 F-4 Trop. Kuyruktaki çıkartmadan anlaşılacağı üzere bu 109, 15 Eylül 1942’de  Marseille’in 151 adetlik skora sahip iken kullandığı son F-4.  Kullandığı son Bf-109 ise 30 Eylül’de görev dönüşü motor arızası sonucunda paraşütle atlamak isterken geçirdiği kaza nedeniyle hayatını kaybettiği 14.256 W.Nr (kuyruk numaralı)  G-2 imiş. Son 7 skoru ise bu G-2 ile gerçekleştirmiş olduğu anlaşılıyor.

 

Model:

Hasegawa 2001 yılında 1/32 mikyaslı  Bf-109 familyasına “Gustav”  ile başladığından beri sabırsızca beklenmekteydi “Friedrich” serisi.  Bu bekleyiş nedense makul ve kabul edilebilir bir kısalıkta olmadı. Kimimiz beklemekten kabızlık çekerken,  kimilerimiz geçen süreyle doğru orantılı olarak nemlenen eşeğin malum yerlerini kurutmayı kendine görev edinmiş gözüktü. Kiminin ise bu eksiklik umurunda bile olmadığından almış olduğu aksiyon Kasımpaşa’ya doğru irtifa kaybeden  istikamet önermekten ibaretmiş gibi duruyor.

Nasıl olduysa oldu ve 2010 yılı içerisinde Müessese “F4 trop” ile bu bekleyişi sona erdirdi. Ardında da F-2 ve F-6/U ile bu seriye eklentilerini sürdürdü. Camia olarak yeterince mutlu olmalıyız bundan. Yoksa bunlar bizi kesmez mi? 

Kutunun kapağını açtığımda karşımda duran içerik pek fazla şaşırtıcı değildi. Aşina olduğumuz Hasegawa grisindeki Bf-109 parçaları poşetin içerisinde yatmaktalar. Parça adedi resmi kanallarda 154 olarak açıklanmış durumda. Buna şeffaf parçaları da eklersek parça sayısı 166 adete yükseliyor. Ayrıca kuyruk hizasında gövdeye yerleştirilmek üzere 4 adet “incecik metal şerit” de kutu içine bırakılmış.

Hasegawa, gövdede yeni kalıplar kullanarak Gustav serisinin aksine sağ ve sol gövde yarımlarını tek parça olarak tasarlamış. Böylelikle doğru yapıştırdın, aman taşırdın, hay senin kot farkını gel de zımparalayayım sıkıntıları olmuyor bu bağlantı yerlerinde . Buna tek istisna olarak motor kaportasının sol tarafında yeralan supercharger hava girişinin bulunduğu bölgenin ayrı bir parça olarak verilmesi gösterilebilir. Bu parça ile birlikte hava girişini oluşturan parçalar Hasegawa’nın F-2 ve F-4 modellerinde birbirinden farklı verilmiş. Bunun nedeni F-1, F-2 ve F-3 lerin F-4 den daha dar supercharger hava girişlerine sahip olması. Bu sayede Friedrich’in önceki versiyonlarını modellemek mümkün hale gelmiş.

Kanatlar G modelinden alınmış. Bu nedenle üzerinde bir miktar tesviye gerekiyor geriye doğru tadil etmek için. Yapım kılavuzu bu yönde bir dizi uyarıyı bünyesinde barındırıyor.

Pervane abağı da yeni kalıp. Önceki Gustav modellerindeki -sıkıntılı modelcileri dışarıdan parça temin etmeye zorlayan- biçimsel sorun giderilmiş görünüyor.

Kutudan çıkan şeffaf parçalarda 4 farklı kanopi ön camı (windscreen) bulunmakta. Parçaların şeffalığı ve kalitesi gayet iyi görünüyor.

Muhteviyatta dört farklı ıslak çıkartma uygulaması bulunmakta. Bunların tümü de H.J.Marseille’in 1942 yılı boyunca kullandığı Bf-109 F-4 trop’lara ait. Detay vermek şart diyorsanız;

- Şubat 1942 WNr 8693

-Mayıs 1942 WNr 10059

-Haziran 1942 WNr 10137

- Eylül 1942 WNr 8673 numaralı Bf-109F-4 . Ben sonuncusunu seçtim.

Son olarak bonus olarak verilen rezin figürden bahsederek bu tanıtım meselesini sona erdirmek niyetindeyim. Kapaktaki etiketten de anlaşılabildiği üzere Marseille’in – kendisine fena halde benzediği iddiasındaki – rezin bir figür kutu içine bırakılmış.  Sanal alemde yer alan bununla ilgili olumlu eleştiriler ilgimi çekmeyi başaramadı ve ben de bu parçayı olduğu gibi yedek oğlu yedek kutusunun derinliklerine iteledim.

Yapım:

Değişmeyen tek şey değişim lafını boşa çıkarırcasına kokpit parçalarını geveleyerek başladım yeni kalıp Friedrich’e. Kokpit parçalarının birçoğu yeni kalıplanmış gibi. Pedallar eskilerdenmiş gibi dursa da zemin ve diğer parçalar sanki yeni kalıpmış gibiler. Kokpit bölgesine yoğunlaşıldığında pilot koltukları diğer elemanlara nazaran dikkat çekmeyi başarıyor. 

Biraz daha açmak gerekirse; Müessesenin kutuya bıraktığı çerçevelerde iki farklı tip koltuğa rastlıyoruz. Bunlardan biri hepimizin aşina olduğu klasik ve pek çok bilinen Bf-109 elemanı. Diğeri ise E modelinin koltuğunu andırsa da aslında biraz daha farklı olan erken dönem F tipi! koltuk.

Yukarıda bir yerlerde bahsi geçtiği üzere bu kutudan çıkan çıkartmalar ile sadece Marseille’in kullandığı 4 farklı Bf-109F-4 Trop bitirilebilmekte. Ve kılavuz hepsi için de eski tip koltuğun kullanılmasını istemekte. Burası biraz tereddüt yarattı. Tesadüfen tüm Bf-109F-4 ler eski tip koltuğa mı sahip idi yoksa Marseille Efendi bu antika koltuğunu peşinden hiç ayırmayarak tayyare tayyere dolaştırdı mı bilinmiyor. Başlangıçtaki tereddütlerim sonradan mevzuyu zamana bırakmanın oturmuşluğuyla buharlaşarak zihnimi terk ettiler. İtiraz kalmayınca devam etmek zor değil.

Ve fakat Müessese bu basit ve bok sineğinden hallice cüssedeki oturak elemanını sağ ve sol olmak üzere iki parçalı vermiş. Sebebi tarafımdan anlaşılamadı. Akabinde, yapıştırma sonrasında ortaya çıkan o lüzumsuz ve de kaçınılmaz birleşme izini yok etmek için macun ve zımpara ikilisinin kapısı tıklatılıyor. Gereksiz bir zaman kaybı. Bu hıyarlıklar git gide soğutmakta beni sofistikeliği fena halde tartışma konusu olmuş bu hobisel faaliyetten.

Kokpiti büyük oranda kutu muhteviyatına sadık kalarak topladım. Tasarlanış biçimiyle sinirleri rahatça bozabilen “oturak” için gereken kemerler çoğu zaman olduğu gibi yine Eduard’tan temin edildiler.

Gösterge panelindeki göstergelerde de yine çoğu zaman olduğu gibi Britanyalı “MDC decals” ürünleri kullanıldı. ( Kutudan çıkanlar olacak gibi değil)

Kokpitin diğer elemanları olması beklenen RLM 66 rengine boyandıktan  sonra gerekli eskitme yıpratma faaliyetlerine tabi tutuldular. Hatıra fotoğrafı çekildikten sonra gövde içine yerleşti bu bölüm. Ve birleşen gövde parçalarının arasında gözden kaybolup gitti.

Kutudan çıkan kanatlar bana gayet tanıdık geldiler. Zira eski G modelinin kanat çerçevesi kutu içerisine bırakılarak kanat parçaları üzerinde kimi panel düzenlemeleri yapmamız istenmekte (Zaten kriz zamanı, fazla gürültü çıkarmadım bu konuda). Bu düzenlemeler çoğunlukla kimi çizgileri ve detayları kapatmak şeklinde cereyan ediyor.  Tamiya putty ve zımpara yardımıyla bu aşamayı geçtim.

Kanatlarda başka müdahaleler de gerekiyor. Bunlardan bir tanesi de ana iniş takımı yuvalarının zeminindeki kanadın iç kısmına doğru yapılmış çukurluğun kapatılması. (Bunlar G ve sonraki modellerde kullanılan daha kalın tekerleğin sığabilmesi içindi.) Zira F modelinde bu kısımlar düz durumdalar. Bu gösteri pek hoşuma gitmedi. Başka bir alternatif aradım. Ve buldum da. Kur henüz kafayı yememişken, malum krizin “ tanjant ”dan “ kotanjant ”a dönüşmediği ve hatta sevgili rezervlerin de aşırı güven verdiği günlerden bir gün Aires’in çıkarmış olduğu rezin metal karışımı seti edindim. Ve fakat tamamını kullanmama kararı aldım. Uygun ortamı yaratarak  ( rezin duvarları pas geçerek) sadece metalden verilmiş teker yuvası üst duvarlarını kullandım. Fena da olmadı sanki. Öteki türlü cerrahi müdahaleler bana göre değil. Sevmiyorum , sevmeyeceğim de.

Gövde ve kanatların montajından sonra sıraya yatay dengeleyicileri aldım. Kutudan çıkan düz elemanlar yerine riske girerek “Master Details ”in setini ithal ettim. Kur hala “tanjantım-tanjantsın-tanjant” türküsünü mırıldandığından bütçemde pek de “ kotanjant ” bir deliğe neden olmadı bu dövizsel harcama. Gelen parçalar genel olarak güzel olmakla beraber rezin elemanların yüzeyinde kimi bozukluklar –kotanjantımtrak çukurluklar diyelim-olması can sıkıcıydı. Buralarda detayları bozmadan tesviye yapmam gerekti.

Bu modeller plastik parçalardan meydana gelse de, bu durum kutudan çıkan kum filtresini fazla tekdüze hatta fazla plastik bulmama engel değil. Bir türlü görüntüsü hoşuma gitmeyince eski alışkanlığa dönüş yaptım. Plastik yerine İngiliz rezinini tercih ederek portföye çok önceleri girmiş olan MDC’nin (Model Design Construction) ürününe seğirttim. Rezinden kum filtresi boyandıktan sonra hava alığına takıldı. Montaj biraz uğraştırdı ama neticeyi yeterli bulduğumu söyleyebilirim.

Önceki Hasegawa modellerinde eleştirilere maruz kalan pervane abağı bu kez sorunlarından arındırılmış gibi görünüyor. Formu konusundaki eleştiriler müessese tarafından ciddiye alınmış olmalı ki yepyeni bir parça kutu içine bırakılmış. Zaten ecnebi abiler icazet vermiş bile. Nato üyeliğimiz de mevcut. Doğrudan kullanmak mümkün olabilir her türlü ahval ve şeraitte.

Kutudan çıkan her parçayı beğenmeme gibi bir huy edinmiş durumdayım. Müşkülpesentliğe mi yormalı yoksa andropoz sanılandan daha mı yakın? Asit midir nedir yahu? Neyse ki periyodik bakımlarda bir arıza kaydına rastlanmamışlığın verdiği sükûnetle devam ettim. Aires’den F tipi! tekerlek siparişi vermekte bir sakınca görmeyerek “benim olacaksın ulan” tuşuna bastım ve beklemeye koyuldum.  Kur mu ? O hala “tanjantım ulan” türküsünü uzun havaya çevirmiş gevelemekle meşgul idi.

Verilen adrese başarıyla ulaşan rezin vatandaş, Hasegawa kutusunun içinden bana bakan sıradan ve asittirik ölçüde plastik elemandan çok daha güzel ve de alımlıydı. O halde ne duruyorum ki . Boyayayım  gitsin “Çek cumhuriyeti” doğumlu vatandaşı.

Boyama meselesi pek karmaşık değil. Hatta hiç değil. Dümdüz boyanacak işte çöl renklerine.

Lakin önemli olan duvar badanası yapar gibi boyamamak. Biraz özen her zaman iş görür sanki. Ben yine alt kısımlardan başladım, Gunze’nin akrilik RLM 78'i boya tabancasının haznesindeki yerini almışken. Bitirince, üst kısımları boyamak için haznedeki muhteviyat Gunze’nin RLM 79 akriliği ile yer değiştirdi. Elimdeki referanslara bakarak çeşitli tonlamalarda bulundum ve Marseille’in Bf-109 F-4 trop’unu ıslak çıkartmaları kabul etmeye hazır hale getirdim.

Portföyümde bu modelde kullanabileceğim 2 ayrı çıkartma seti mevcut idi. Birincisi Eagle Cal’ un EC#131 nolu ürünüydü. Diğeri ise H.J.Marseille’in kullandığı 4 adet Bf-109F-4’ün çıkartmalarının yeraldığı “Lifelike” müessesesinin “32009 Messerschmitt 109 Part 2” ürünü idi. Ben yine Eagle Cal’un setini kullandım. Arada bazı desteklemeler için ise Lifelike’ın setinden tırtıklamalarda bulundum.

Kutudan çıkan egzostlar gözüme fena mı gözükmediler yoksa “tanjant” bir hayat sürmekten sıkılan “Sayın Döviz kuru” yavaş yavaş diklenmeye mi başlamıştı da ithalat fikri törpüleniverdi bilemiyorum, ama kutu yerlisi elemanlarla da sonuç fena olmamış gibi duruyor.

Eğer bir mucize filan olur da haznede yeterli miktarda gaz depolarsam aynı kitten bir tane daha yapmayı isterim. Bu kez Marseille’in 1942 şubatında kullandığı kırmızı kuyruklu  W.Nr 8693 numaralı daha erken dönem “sarı 14” olması kuvvetle muhtemel.

Bunlar güzel olmasına güzel temenniler. Lakin uzun süredir tezgahın yanına yaklaşmakta tuhaflıklar yaşanıyor. Olmuyor işte. Güzel Aralık soğuğuna rağmen var bir enayilik, yürümüyor işler. Godot’yu bekler gibi -uzun zamandır kayıplara karışan- “sevgili Gazımı” bekliyorum,  yerine gelsin de heveslenerek tezgahın başına oturayım diye.  Ama nafile; “Sayın Gaz” başharf benzerliğinden kendine vazife çıkarmış, günümüz yalakalarının  kraldan beter kralcılığına öykünmüş, anlamsızca “Godot” laşarak türlü mazeretlerin arkasına sığınmış. Gelmemekte pek kararlı. Bilinmeyen bir küslük girmiş aramıza, ama benim bundan haberim olmamış gibi fosseptik bir durağansallık atanmış bu ilişkiye. Bu kıfayetsizlik daha ne kadar devam edecek? Evden çıkıp da ne yapayım?

“Bourgogne* kırmızısı” bizde hiç olmadı abi , rakı versem? ” diye sırnaşan barmenden “ihanete uğramış sarı öküzün gecikmiş hikayelerini”  dinlemek işe yarar mı?  İleriye mi bakmalı kevgire dönmüş özgüvenle dolup taşarken ? Hadi canım! Arkama dönüp hatırlamaya çalıştım. Çimenler mi daha yeşildi yoksa güneş mi daha parlaktı? Velhasıl; sadece albatroslar mıdır günden güne eşcinselleşen?

Çocukluk giysilerinden kurtulup delikanlı tişörtümü üzerime geçirmeye başladığım yıllarda (epey gençken işte) “Parıldayan çılgın elması” ve diğerlerini bana keşfettiren  kırk yıllık “3 numaralı Radyo ”mu da şimdi elimden almaktalar sinsice. Kaldıysa verilecek herhangi bir öküz, şüphesiz onu da memnuniyetle kabul edeceklerdir; yoksa sıra masum ve de dilsiz koyunlara geldi demektir. Hala kaldıysa bir miktar hevesiniz…  eh o zaman;

Hayırlı  modeller

 Tolga ÜLGÜR © Aralık sonu 2011

 *Burgoyn diye okuyarak bu frenkçe bilinmezin üzerinden atlamak mümkün. Daha fazla malumat için interjette sörf tamamen serbest.

 Kaynaklar:

Messerschmitt  Bf 109  in action Part2 – Squadron /Signal publications  John Beaman Jr.

The Messerschmitt Bf 109 Part 2 -  SAM publications   Lynn Ritger

 

     

 

Bu sayfadaki yazı ve fotografların tüm hakları  www.ozkanturker.com sitesine ve yazarına aittir. İzinsiz kullanılamaz.