|
Anasayfa Galeri Menü | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
P-47D-30 Thunderbolt | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hasegawa 1/32 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Tolga Ülgür | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Son zamanların yavşak deyimiyle; “Zamanın ruhu”ndan mıdır nedir, artık 1/48 ölçekte İkinci Dünya savaşı avcılarından yapamaz/yapmaz oldum. Herhangi bir kazmalık sorunu olmasa gerek, amma ve lakin artık yapasım yok.. Gözüme mi çok ufak görünüyorlar? Elimde mi kaybolup gidiyorlar ? Mikyas kısa kalıyor gibi . Doğrudan 1/32 dünyasına yatay geçiş yapmalardayım. Bu durumu doktora bahsettim. O da bana Gregor Samsa sendromundan bahsetti. Durum berabere. Sabah yatağında uyanınca kendini 1/48 yerine 1/32 çalışırken buluvermek gibi bir şey bu. Tabii ki bunu ters dönmüş hamamböceğine tercih ederim. Bir rahatsızlık duymuşluğum na-mevcut, bilakis rahatladım da, Amma ve lakin yer sorunu sıkıntı vermeye başladı. Hala bir malikanem yok. Ve görünen o ki olması da pek muhtemel değil.
Rehabilitasyon şenlikleri kapsamında yeterince Tamiya P-47 si yaptığımı düşünerek – yine de çok emin olmayalım- Hasegawa’nın 1/32 mikyaslı kitine artık el atmaya karar verdim. Kendisi uzun zamandır mahzende yatmaktaydı ve artık sıkıldığı belli oluyordu. Uzun zaman önce bu kitin bir incelemesini de yapmıştım. Birkaç satır daha yazmaktan bir zarar gelmez düşüncesindeyim:
Kit genel olarak yapımı kolay ve ölçeğine rağmen pek de alengirli değil. Yarım gövdelerin tek parça halinde verilmiş olması tasarımın artılarından biri. Ancak motor kaportasının gayet salak bir yaklaşımla 4 ayrı parçadan oluşması da en zayıf noktalarından biri Hasegawasan’ın. Üstelik bu parçaların birbirine birleşimi de pek iyi değil. Eksiler artıları götürdü mü?
Tek sıkıntımız bu değil tabii ki..
Kokpit bu ölçek için yeterince zengin değil gibi gözükse de sorun yaratma potansiyeline sahip kısım kokpit zemini Hasegawa sadece düz zeminli kokpit tabanı vermiş. Yani bu parça D-25 veya D-27 için uygun değil. İlk dönem Bubbletop lar için, gavurların “corrugated” tabir ettikleri erken dönem zemin gerekli.
Motor kısmındaki silindirler gayet iyiler ancak manyeto ve distribütörlerin yer aldığı motorun ön kısmı tamamen yanlış.
Ayrıca kimi perçin sevici modelciler gövdenin ve dolayısıyla kokpitin olması gerekenden biraz daha dar olduğunu iddia ediyorlar, lakin ben buna pek fazla takılmadım. Dileyenler Tamiya’ nın 1/48 lik modelini alarak ölçüp biçer ve bu durum hakkında bir tespitte bulunabilirler. Mutlaka birkaç milim hata bulunacaktır. Ancak bana göre görünüm rahatsız edici değil. Hatta gözüme iyi bile gözüktü. Yapım hikayesi yine kokpitten başlıyor. Kokpitte Aires’in seti ile Eduard ın gösterge panelini kullanmaya karar verdim. Rezin elemanlar takozlarından kurtarılıp yıkandılar ve akabinde boyandılar. Kokpit parçaları bir araya getirildikten sonra motora seğirttim. Motor kısmı biraz karışık. Zira işleme başladıktan sonra makas değiştirmek durumunda kaldım. Başlangıçta Quickboost’un rezin setini kullanmaya karar vermiştim. Ancak sonradan fark ettim ki bu sette verilen manyetonun her iki yanındaki distirbütör parçaları uygun değiller. Quickboost Razorback Thunderbolt larda kullanılan Bendix tipi erken dönem manyeto ve distribütörlerini bırakmış poşetin içine. R2800 lerde kullanılan “GE” ateşleme sistemine ait distribütörler ise ne Quickboost un setinde ne de Hasegawa nın kutusunda yoklar. Ve fakat eğer elinizde Hasegawa’nın “M” kiti varsa buradaki motor parçaları bu motorlar için uygun.
Bu nedenle uygun seçenekler aramaya başladım. Vector un R 2800 59 Motor seti bu iş için gayet uygundu. Ama ucuz da değildi. Neyse ki o zamanlar Dolares de şimdi ki gibi pahalı değildi. Vector setiyle devam etmeye karar vermem zor olmadı. Y 07 Hasegawa’nın vermiş olduğu silindirlerin durumu ve yerleşimi gözüme gayet olumlu göründüğünden Vector setinin sadece ön kısmını kullanmaya karar verdim. Burun kısmını dikkatlice keserek ayırdım. Motor ve silindir parçaları boyadıktan sonra yerlerine yerleştirdim. İlaveten kurşun tel kullanarak buji kablolarını yerleştirdim. Motorun tüm parçaları bir araya geldikten sonraki aşama, motorun motor kaportasının içine yerleştirilmesi. Ne yazık ki motor kaportası anlamsızca dört ayrı parçadan meydana gelmekte. Bunları çok dikkatli yapıştırsam da sonuç mükemmel olamıyor. Bağlantı yerlerinde ufak tefek izler kalıyor. Bu da istenmeyen tesviye faaliyetleri demek. Sonuç kimi detayların kaybedilmesi. Motor kaportasında yer alan havalandırma flaplarının iç kısmında hiç detay bulunmuyor. Bu kısımları biraz modifiye etmeye karar verdim. Muhtelif tel ve plastik kart yardımıyla bu kısımları biraz detaylandırmaya çalıştım. Sanırım bu yeterlidir . Motoru bir kenara bırakarak gövdeye yöneldim. Daha önce hazırlanmış olan kokpiti gövdenin içine yerleştirdikten sonra yekpare yarım gövde parçalarını kapattım. Bir miktar tesviye sonrası sonuç fena değil gibi.
Motor kaportasını gövdeye takarken alt kısmında bir seviye sorunu olduğunu fark ettim. Kaporta kısmı gövdeye birleşirken alt sınır çizgisinde yaklaşık 1-1,5 mm lik seviye farkı oluşmakta. Hay dingilini eğdiğimin arazi aracı. Motor kaportası gövdeden daha yukarıda.
Buradaki hata motor bölümünün takılacağı gövde önündeki çıkıntının –nasıl oldu ise- bir miktar yukarıda tasarlanmış olması. Bunun dışında bir ölçek sorunu vs bulunmamakta
Buradan hareketle gövdenin önündeki çıkıntıyı keserek çıkardım. Ve sadece 1-2 mm kadar yukarı kaydırarak tekrar yapıştırdım. Kontrol ettiğimde söz konusu seviye farkı tamamen ortadan kalkmıştı. Kanatlar ve flaplar tasarım olarak Tamiya’nın 1/48 lerini andırıyor. Birleşim güzel.
Flaplar açık ya da kapalı olarak yapılabiliyor. Ancak iniş takım yuvaları biraz daha detaylı olabilirdi . Bu nedenle kurşun tel kullanarak iniş takım yuvalarındaki kabloları yapmaya çalıştım. Şimdi biraz daha idare eder gibi.
Gövdede boyadan önce yapılması gereken son düzeltmeler icra edildikten sonra cüsseli P-47 siyah astar boya ile tanıştırıldı. Siyan renk Tamiya’nın bilinen ve kolay ulaşılabilen akriliği.
Siyah astarın yeterince kuruduğuna ikna olduktan sonra Alclad’ın farklı tonları kullanılarak” natural metal” rengine ve görünümüne kavuşturulmaya çalışıldı.
Bu Thunderbolt’u meşhur Glenn T Eagleston’un 1944 sonunda Fransa da 353 üncü filoda kullandığı P-47D-30 olarak bitirmeye karar vermiştim. Kullanılacak ıslak çıkartmalar Hasegawa’nın kutusundaki set içerisinde mevcutlar. Sıkıntısız bir uygulama ile yerleştiler.
Modelde kokpit şenlikleri haricinde pek fazla kutu harici ilave kullanmadım. Sadece Quickboost’un rezin namluları ile Barracudacast’ ın leziz tekerleri projeye dahil edildi. Egzost izlerinin eklenmesi, Anten telini gerilmesi
Ve kanopinin yerleştirilmesi ile bir modelin daha sonuna gelindi.
Modeli camlı ama ahşap dolaba gönderdim. Ahval ve şerait ahmakrasi tarlasından gürül gürül nemalanmakta. Nereden geldiyse aklıma, Can Yücel in meşhur fıkrasını da yazının sonuna ekleme isteği dirsek boyumda. Herkesin bildiği, mahkemede anlatılan şu meşhur fıkrayı bu kez de burada şavullayalım gitsin:
“Yazılarında ‘göt’ kelimesini açık açık kullandığı için mahkemeye verilen Can Yücel, mahkemedeki sözlü savunmasını ‘Ne diyeyim hakim bey? Bizim köyde göte göt derler’ diye bitirir, ancak öncesinde bir de fıkra anlatır mahkemede.
Bir köyde ateşli bir hasta vardır, kasabaya doktora getirir hastayı köylüler. Koca devletin koca doktoruna. Doktor hastaya fitil verir ve köye döndükleri gibi hastaya fitili anüsten vermelerini söyler köylülere.
Köylüler tabi ‘ Tamam doktor bey’ deyip köye giderler. Köydeki herkese sorarlar, en bilgelere bile, ama kimse anüs ne demektir bilemez. Bu nedenle bir türlü ilacı da veremezler hastaya. Hastanın durumu da gitgide kötüleşmektedir.
Bunun üzerine köylü, doktora, koca devletin koca doktoruna telefon etmeye karar verir ama kimse buna yanaşmaz. Ne cüret değil mi doktoru arayacak bir köylü.
Neyse durumun vahameti üzerine muhtar aramayı kabul eder. Bütün köylü toplanır santrale, muhtar arar, ‘Biz ne yapacağımızı bilemedik doktor bey’ falan der. Karşıdan doktor bir şeyler söyler. Muhtar döner arkasına: ‘Makattan verin dedi doktor’ der. Yine tüm köye sorarlar, komşu köylere birilerini yollayıp sordururlar falan ama makat ne bilen yoktur yine.
Hasta ise gitti gidecek, ateşler içinde kıvranıyor bayağı. İhtiyar meclisi toplanır. Son çare, doktorun bir kez daha aranmasına karar verilir. Yine kimse aramak istemez doktoru. Nihayetinde yine biri kandırılır, telefonun başına geçer, ama bir yandan söylenmektedir: ‘Çok kızacak doktor,çok! ‘ diye.
Sonunda telefonu açar, durumu anlatır, doktor bir şeyler söyler yine. Telefondaki köylü, yüzü allak bullak, arkasını döner: ‘Ben çok kızacak demiştim size; götüne sokun dedi’.” İyi Modeller Tolga ÜLGÜR Ekim sonu 2017 |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Bu sayfadaki yazı ve fotografların tüm hakları www.ozkanturker.com sitesine ve yazarına aittir. İzinsiz kullanılamaz. |