|
Anasayfa Galeri Menü | ||||||||
P-47D15 Thunderbolt | ||||||||
Tamiya1/48 | ||||||||
Tolga Ülgür | ||||||||
Godot’ yu ümitsizce beklemekten vazgeçmiş şizofren günlerden bir gün; güneşli ama serin bir öğle vakti. “Önce ekmekler bozuldu, ardından ise kalan her şey” düşüncesi zihnimi esir almışken kendimi yine dışarı salmışım. Maksat ofis içerisindeki kapalı devre “kıt oksijenli” havanın dışında daha iyi bir şeyler teneffüs edebilmek- egzoz dumanı hariç . Hem belki üzerime çöreklenmiş füme renkli karamsarlığa da iyi gelebilir bu, belli mi olur? Eeeh belli olmuyor gibi. Doktorun “bu yaşta güreşecek halin yok ya, yürüsene biraz, hatta birazdan da öte” tavsiyesini emir telakki etmiş halde yürümelerdeyim. Ve fakat ayağımdaki pabuçlar fazlasıyla makosen. Ortalama hız yaklaşık olarak 6-7 km/s ( turbo ile belki biraz daha fazla). Adımları birbiri ardına sıralarken aklıma da muhtelif ve pek fena muhalif fikirler üşüşmekte: “Çalışmama opsiyonum neden yok? Erken ya da değil, bir şekilde emekliliği mi denesem?” gibi. Diğerlerini buraya hiç yazmayayım daha iyi.
Hasta ziyareti tadındaki bu düşünceler pek sık uğrar oldular kafamdaki limana. Zihnimin koridorlarını bu yoğunlukta işgal etmeye devam ederlerse esaslı bir mola almanın gündeme gelmesi muhtemel. Bence de asit gibi. Olası geçmişlerimi görevlendirilmiş gördüm göz kulak olmak için olası geleceklerime. Çok eskilerden kopup gelen uzun yol yorgunu “bir kısım çocukluk anısı” zihnimden içeri süzülüverdi. Aha, bu önceden planlanmış mıydı? Değilmiş, reji odası doğaçlama olduğu konusunda fena halde ısrarlı. Bu bir nostalji rüzgarı mıdır yüzsüzce çöreklenen ümitsizliğin üfürdüğü? Yoksa o an önünden geçtiğim evin mutfağından sokağa yayılmış “pembeleşinceye kadar kavrulmakta olan” soğanın kokusu mu zihnimin zembereğini boşaltıverdi ? Acaba ıspanak mı pişirilecek , yoksa kıvamlı bir mercimek çorbasının ön hazırlıklarına mı denk geldim? Saatli Maarif’in arka yaprağındaki “yemek listesi”ne başvurmak bu soruları boşa çıkarabilir. Biraz zorlayınca kolayca örtüşecekmiş gibi duruyorlar -güneşli ama serin bir öğle vakti- çocukluk yıllarına ait “evde pişen yemek ” ritueliyle.
Yetmişli yılların başları. Moda iskelesinin biraz açığından ya da Florya’daki Köşk’ün plajından denize girmenin ciddi ciddi mümkün olduğu, Koli basilinin Kurbağalıdere’nin dışına henüz çıkamadığı zamanlar. Köprü yeni açılmış. Üzerindeki trafik neredeyse sıfır. Ama basıp gidecek arabamız yok. Olsun; IETT’nin ikonik Leyland’ları ile “varsayalım ortalama 67 km/s hızla” durmaksızın ve de tıkanmaksızın köprüden geçmek bir teselli sayılabilirse, sayalım gitsin. Cumhuriyet in 50 nci yılı idrak edilmiş. Ellinci Yıl Marşı mırıldanabilecek kıvamda hafızaya kazınmış. Buna rağmen var bir takım huysuzluklar memlekette. Sam Amca yine mesaide. Sokmuş burnunu memleketin içine. Lakin ben çocuk aklımla bunların farkında bile değilim –daha yeni piyasaya çıkıp ortalığı kasıp kavuran “Ayın Karanlık Yüzü” nden bi-haber oluşum gibi ( Ahh ulan, ve hatta wahh ulan).
Babamın eve getirdiği 1/72 ölçekli “Matchbox” uçak maketleri o zamanki en büyük heyecan vesilelerinden biriydi desem yalan olmaz. ( Diğerleri de Koza yayınlarından “Gizli Yediler” serisi kitaplardı galiba; evet, evet akabinde Tex Viller’e de yatay geçiş yapmıştık ) Palazlanıp evin biraz uzağına küçük geziler yapacak kıvama gelince, Bahariye caddesindeki Kadıköy Sineması pasajında yer alan “Amerikan Pazarı” lakaplı kaçak maket cenneti oyuncakçıya “gerillasal” ziyaretler icra ederek, bayram harçlıklarıyla fonlanan bütçeme uygun maketler aldığımı pek iyi hatırlıyorum. Eve dönüp de yeni alınmış maketi yaparken duyduğum heyecana halen ulaşabilmiş değilim maalesef. Heyecan pillerim mi kurudu, gri hücre nüfusum mu boktan bir azalış içerisinde? Nostalji dedikleri böyle skimtrak bir şey işte. İnsanı, Hamlet çekingenliği ile Othello aceleciliği arasında ( o da ne demekse !) bir yerde sıkıştırıp, ne bileyim bir anlamda felç ediyor gibi.
Plastik modellerle ilk kez tanıştığım 70’lerin ortasında seçenekler tabii ki kısıtlıydı. Matchbox ve Airfix’ in 1/72 ölçekli kitleri benim için yegane ulaşılabilir seçeneklerdi. Bunlar, şimdiki modellerle kıyaslandığında fena halde basit kalsalar da, o zamanlar birçok model heveslisini yeterince tatmin etmiştir diye düşünüyorum. Babamın da yardım ve teşvik etmesiyle ilk yaptığım modeller Matchbox’ın P-47D Thunderbolt, P-51D Mustang , Hellcat ve Hawker Hawk kitleri olmuştu (Ahenda.. P-47 saplantısının izini bulduk, ama Spitfire olayı halen çözümsüz duruyor ).
Gayet amatörce toplanmış olmalarına ve fırça ile acemice boyanmalarına rağmen bu ilk modeller hafızamda iz bırakmaya devam ediyor olmalı. Aslında hafızaya kazınan Matchbox kutularının tasarımı ve ön yüzlerindeki –pek beğendiğim- renkli ve çekici resimlerdi sanki. Özellikle P-47’ninki fena yer etmiş olmalı ki bunca yıl sonra bana bu satırları yazdırabiliyor. Şimdiki zamane ürünlerinin ambalajında o ılıklık ya da naiflik tarafımdan tespit edilememekte. Ya üslup grileşti ya da ben biraz daha katılaştım. Evet gayet “ihtiyar işi laflar” bunlar, siz de haklısınız. Ama ben biraz daha haklıyım sanki.
Yürüyüşü nihayetlendirip kendimi içeri geri tıktım Buram buram nostalji kokan P-47 düşüncesi zihnimin dehlizlerinde dolanmaya devam ediyor. “Madem gaz var, yakalım o halde” diyerek Ebay’ in arama motoruna “1/72 Matchbox P-47 ” yazarak ortaya dökülenleri incelemeye başladım. Oltaya takılan arama sonuçlarına geçmeden önce biraz Matchbox hakkında gevezelik yapsak mı? Kimdir bu İngiliz kökenli Sayın “Kibrit Kutusu”? Sanal alemde biraz arama yapıldığında “Matchbox” isminin, muhtelif döküm ve kalıp işlerini kendine iştigal alanı seçmiş olan ” Lesney Product” isimli bir İngiliz firmanın markası olarak 1953 yılına dek uzandığını görmek mümkün. Ama bu alemdeki bilgilerin kirli olma olasılığı hiç de az değil. O nedenle burada karşınıza çıkacakları Mösyö Carbonel’in “1973-2000 The story of Matchbox kits” kitabı gibi basılı kaynaklardan doğrulatmakta fayda var. Müessesenin üretim felsefesini,cep harçlığı ile alınabilecek kadar ucuz ve cepte taşınabilecek kadar da küçük oyuncak arabalar ortaya çıkarmak olarak tanımlamak mümkün . Bu oyuncak arabaların kibrit kutusu boyutundaki otantik ambalaj içerisinde pazarlanmasının bir sonucu olarak “Matchbox” (kibrit kutusu) ismi tescil edilerek müseccel marka haline gelmiş.
Müessese 1972 yılında uçaklara hevesli bir proje mühendisi olan Maurice Landi’nin ekibe katılmasıyla plastik model piyasasına girmeye karar vermiş. Kutuların çekici tasarım ve çizimleri için birkaç grafikerin de ekibe dahil edilmesinde bir sakınca görülmemiş. Yirmi uçaklık ilk parti model ( PK-1 den PK-20 ye kadar) 1973 yılında piyasaya çıkmış. Daha sonra model sayısı hızla artmış. 1/72 ölçekte askeri uçak, 1/76 ölçekte ise askeri kara araçlarıyla Airfix ile rekabet etmeye başlayan Matchbox’ ın başlıca ayırt edici özellikleri plastik parçaların 2 ya da 3 farklı renkte oluşu, kutu arkasında kutu içeriğinin görülmesini sağlayan şeffaf pencere ve rakiplerine göre daha estetik ve cezbedici kutu önyüz resimleriydi.
1979 yılında Lesney Product Amerikan plastik model üreticisi AMT’yi satın almış. Ancak bundan sonraki dönemde Britanya’da ortaya çıkan ekonomik durgunluk müessese için pek de hayırlı olmamış. 1982 yılında “Matchbox” Hong Kong merkezli bir firma olan Universal Toys tarafından satın alınmış. Bu el değiştirme hadisesi 1991 yılında Matchbox’ın Revell tarafından satın alınmasıyla tekrarlanmış. 10 yıl boyunca Revell tarafından Matchbox markasıyla üretim ve pazarlama devam etmiş. 2001 yılından itibaren birçok Matchbox kiti Revell etiketiyle satışa sunulmaya devam etmiş, vesaire vesaire… Arama motorunun sepetine dökülen sonuçlardan çoğu Revell tarafından Matchbox markasıyla yeniden piyasaya sürülen kitlerdi. İçerik olarak bir farkı olmasa da kutu tasarımı ve çizimlerinin orijinalleriyle boy ölçüşemediği aşikardı. Kısacası bunların koleksiyon değeri bulunmuyor benim için. Benim peşinde olduklarım Britanya doğumlu daha yaşlı elemanlardı. Biraz sabırlı davranarak birkaç gün içerisinde kutusu iyi korunmuş eziği kırışığı olmayan 1974 üretimi bir Matchbox P-47 maketini (aslında oyuncak kıvamında ya neyse) –Britanya sınırları içerisinde olmasa da- Kanada’da buldum. Tamamen kendi hatırım için- kite verdiğim 10 Kanada dolarına yakın miktarda bir navlun ödemeyi kabullenerek- sınırdan içeri girmesini bekledim. Gelen malın üzerindeki yıllanmış ve de otantik ”Hamleys” etiketi ise güzel bir sürpriz oldu. 38 yıl öncesine ait bu orijinal Matchbox kutusu -bir hatıra objesi olmanın ötesinde- kabından taşan bu gazla yapacağım 1/48 ölçekli P-47 için aynı zamanda referans da olacaktı. Neden mi? Zira fark ettim ki kutu üzerinde resmedilmiş olan ve gerçekte var olup olmadığından emin bile olamadığım “4K-B” gövde numaralı P-47 bir şekilde” ölmeden önce yapılacaklar” listesine girmiş. Açıkçası buna itiraz etmek içimden pek gelmedi. Zira yine -ve yeniden- bir Tamiya P-47 si yapmak için iyi bir mazeret gibi duruyordu. Ala ! Farkettim ki, mahzendeki stoklarda yatmakta ve kıç büyütmekte olan P-47 ler de bu projeye seçilebilmek için “Ana yumurta” peşinde koşan spermatazoidlerden farksız bir çeviklik yarışındalar sanki ( Tabiat Ana’nın üreme dürtüsüne karşı gelecek değiliz ya.Darwin Amca hayatta olsaydı da kulakları çınlasaydı). Ben hiç karışmadım, Proje kendisi kabul etti en çevik ya da en şanslı olanını . Bekle bizi P-47, fena halde gelmekteyiz.
Matchbox kutusunun önyüzünde yer alan ve yapılması pek fena arzulanmış olan tayyare, D-day bantları giyinmiş klasik görünümlü gayet naif bir P-47 Thunderbolt aslında. Öyle güzeller güzeli bir hali ya da çekiciliği olmayabilir, ama aşkın da gözü kördür bilirsiniz işte. Kutunun arkasına bakıldığında biri “Olive drab” diğeri ise metal renkli iki boyama seçeneği bulunduğu görülüyor. Gövdesinde “4K-B” kodları taşıyan “275761” kuyruk numaralı P-47 Thunderbolt 1944 Haziran ayında İngiltere’de konuşlanmış olan “Dokuzuncu Hava Gücü”nün “404 üncü Avcı Grubu”nda yer almaktaymış . Umalım ki Macthbox bu bilgileri üfürmemiş olsun. Eh bu konuda Matchbox’a güvenme kolaycılığıma itiraz etmezsiniz sanırım. En azından kuyruk numarasını kontrol ederek biraz rahatlayalım. Elimdeki verilerle karşılaştırdığımda 275761 kuyruk numaralı P-47’nin bir D15 olduğu ortaya çıktı. Bu netlik projenin daha rahat ilerlemesi için bence yeterli. Ötesi de beni pek ilgilendirmedi açıkçası.
Daha önce bitirmiş olduğum pek çok sayıdaki P-47 göz önüne alınırsa, Tamiya P-47 sinin yapım aşamalarını dinlemeye kimsenin ihtiyacı kalmadığı aşikar. Yine de birkaç minik draje ikram etmekte sakınca görmüyorum. -Kokpit içerisinde kullanılan renk bildiğiniz “Republic” yeşili. -Gösterge tablosu çoğu zaman olduğu gibi yine Eduard’ın metal elemanıyla iyileştirildi. Kemerler de aynı müesseseden. -Plastik tekerlek yerine Kanada rezinini tercih etmeyi sürdürdüm. Ultracast’ın kapısını tıklattım. -Nişangah konusunda tercih yine Tally Ho’dan yana kullanıldı. -Sevgili Thunderbolt’ u gavurca “Olive drab” ve “Neutral grey” olarak tabir edilen renklere boyamak için Gunze Sangyo’nun akriliklerini kullandım. D-day bantlar ise memleket içinde pek kolay bulunabilen Tamiya akrilikleri ile boyandılar. -Islak çıkartmalar yedek kutusu ile bir dizi farklı çıkartma setinin kombinasyonundan oluşmakta. Forslar yedek kutusunun derinliklerinden elde edilebilirken, uygun boy ve karakterdeki kod numaraları için biraz uğraşmak gerekti. Bu bitirdiğim kim bilir kaçıncı P-47. Aslında dert edilecek mevzu da değil. Zuladaki Tamiya’lar izin verdiği ölçüde, aklıma estikçe tezgaha bir tane çekerek yer yer ve zaman zaman rehabilite olma niyetim devam ediyor . Ve fakat bu son Thunderbolt öncekilerden biraz daha farklı gibi. Üzerine yaftaladığım nostalji etiketiyle gözüme sanki biraz daha ılık ya da hoş görünüyor olabilir. Gündem zaten şizofrenoğlu şifozren. Belli ki ahaliyi Stockholm kesmemiş , Göteborg’ a kadar uzanmışlar sendromlarını gezdirmeye. Yakında Hamlet tespih çekmeye başlarsa şaşırmayın Acaba Fazıl gibi Tokyo’nun tsunami görmez bir semtine mi ikametgahı aldırmalı? Ve fakat Japoncam Tamiya, Hasegawa ve Anjinsan kelimelerinden ibaret. Geçmişimdeki P47 bitirmişliklerim Tamiya kontenjanından kabul edilmede bir avantaj yaratabilecek ise ne ala. Behh.. Züğürt tesellisinden hallice. Açtım zulamdaki son Bourgogne kırmızısını. Bundan sonra “Öküz’ün gözü ile devam etme mecburiyetinin salıverdiği endişeyle, yerleştirdim döner tablaya Rock’ın altın döneminden* çıtırtısı pek az uygun bir ninni. Bir yandan kulağımın pasını ince ince zımparalarken diğer yandan keyifle izlemeyi tercih etmelerdeyim camlı ama ahşap dolaba transfer olan son Thunderbolt ile antika Matchbox kutusunun ahenkli paslaşmasını. Hayırlı Modeller Mart- belki de Nisan sonu 2012 Tolga ÜLGÜR ©
|
||||||||
Bu sayfadaki yazı ve fotografların tüm hakları www.ozkanturker.com sitesine ve yazarına aittir. İzinsiz kullanılamaz. |