|
Anasayfa Galeri Menü | ||||||||||
U-Bot Tip VII D | ||||||||||
Revell 1/144 | ||||||||||
Ahmet Dönmez | ||||||||||
Tarihçe :
İkinci Dünya Savaşı boyunca Alman denizaltı gücünün bel kemiğini oluşturan Tip VII serisi daha savaş başlamadan önce geliştirilmiş ve savaş sırasında pek çok alt tipi üretilmiştir. Dayanıklı ve manevra kabiliyeti yüksek bu tekneler Kuzey Atlantik’teki çetin savaş şartlarına uygundu. Ucuz maliyetleri ve seri üretim teknolojisine uygunlukları gibi nedenlerle inanılmaz miktarlarda üretilebilmişlerdir. (Tüm tiplerden toplam 709 adet !) Toplam yedi ana alt grup : VIIA, VIIB, VIIC, VIIC/41, VIIC/42, VIID ve VIIF di. Bunlardan en başarılı olanı, yani toplam tonajda en çok gemi batıran VIIB idi. Atlantik savaşının Alman Denizaltı Donanması açısından en başarılı günleri olan 1940-1941 yılları yıllarında Bir Tip VIIB; U-99, Nisan 1940’dan Mart 1941’e dek toplam 43 gemi batırmıştır! Bu gemilerin toplam tonajı 280.000 gros ton civarındaydı… Savaşın ilerleyen yıllarında şans Almanlar aleyhine dönmüş ve teknolojik açıdan geride kalan bu teknelerin yerine farklı tipler üretilmiş olsa da, Tip VII denizaltı gücünün temel taşı olmaya devam etti. Bu ana tipten üretilmiş ve temel görevi düşman kıyılarına mayın döşemek olan Tip VIID, basitçe VIIC versiyonunun bu iş için değiştirilmiş haliydi. Mayın döşeme görevleri denizaltılar için oldukça uygun olarak görülse de, torpido tüplerinden bırakılan mayınlar istenen etkiyi yapmamaktaydı. Bu tür mayınların boyutları mevcut torpido tüpleri ile belirleniyor, ayrıca bu sistemle mayınlar etkili olacak şekilde dik döşenemiyordu. Klasik çıpalı tip mayın döşemek için özel olarak geliştirilmiş XB serisi denizaltılar ise oldukça büyük, manevrası yavaş teknelerdi. Yalnızca iki adet kıç torpido tüpü ile donatılmış bu tekneler yalnızca mayın döşeyiciler olarak kullanılmaktaydılar. Pek başarılı oldukları da söylenemezdi. Yeni ve etkin bir silah geliştirebilmek için, başarısı kanıtlanmış olan Tip VIIC kullanılarak kontrol merkezinden teknenin gerisine doğru bir kısım eklendi. Bu bölüm her biri üçer adet dikey mayın alabilecek beş silo içeriyordu. Teknenin boyu 71 metreden 83 metreye çıkmış, uzatılan bölümdeki balast tankları da ek yakıt depoları olarak kullanılmıştı. Tip VIIC’ ye göre silah gücünde bir değişiklik olmamış üstelik menzili de artmıştı. (Buraya kadar her şey çok güzel değil mi ?, ama durun: sonunu okuyun…) Gövdedeki ve toplam tonajdaki bu değişiklikler teknenin manevra kabiliyetini olumsuz yönde etkilemiş; dalış için gereken süre artarken, sürati de azaltmıştı. Bu yüzden, 1941 ağustosu ile 1942 ocağı arasında borda numaraları U-213’den U-218’e dek toplam altı adet üretilmiştir. Bu tip tekneler ile savaşın sonuna dek 31 adet devriye görevine çıkılmış (bunların yalnızca dokuz tanesi mayın döşeme göreviydi), toplamda kırk üç bin ton civarı on adet tekne batırılmıştır. [1] Beşi savaş sırasında müttefik donanması tarafından batırılmış yalnızca U-218 savaşın sonunda teslim olmuştur.
Model :
Revell’in devasa 1/72 Tip VIIC’ sini alamayacak yeri dar, cüzdanı ince benim gibi modelciler için biçilmiş kaftan olan bu model sanki ileride bir tane daha satın alınmasını sağlayacak şekilde üretilmiş. Gövde ve güverte dışında Tip VIIC ile aynı parçaları kullanarak fazla önemli olmayan bu modeli üretip satmayı başka bir şekilde açıklayamıyorum maalesef. Fakat bu seri tekneleri göz alıcı yapan tüm zarafet bunda da mevcut. Eğer çok kafayı takarsanız bir dizi kesip biçme ameliyesi söz konusu mayın bölümünden kurtulup VIIC de yapmak olası.- Belki ! Fakat ben bunu göze alamadığımdan ve zaten bir tane daha yapmaktan bir zarar gelmez diye düşündüğüm için almakta bir sakınca görmedim.
Revell’in görünürde oldukça açıklayıcı kullanma kılavuzlarından bir şekilde hoşlanmıyorum. Gazetelerin boktan hafta sonu ekleri dokusundaki sayfaları açmak, geriye dönmek, garip boya numaraları ve umutsuz karışımlar ile baş etmek bana göre değil. Buna bir de fazla yatkın olmadığım üretim aşaması ve parçalar da eklenince, fazla iyi geçinemiyoruz. Sanki önce ele alıp, bir süre incelemek gerekiyor mereti. Bu meş’um kılavuzun sonunda üretilmiş tüm denizaltıların hizmet sürelerinde geçirdikleri değişiklikleri içeren çook geniş bir boyama şeması verilmiş , fakat şemadaki renkleri hangi yüzeylere “vurulacağını” göstermesi gereken ok işaretleri hiçbir zaman olması gereken yerlere denk düşmüyor. Kılavuzun başına dönüm hangi harf neyi simgeliyor öğrenmeye çalışma eğlencesine ek olarak bu okların denk düştüğü yer üzerinde çalışmak lazım , bazen aynı oklar, çizimde bile farklı tonla gösterilmiş yerler üzerine denk gelip gün veya gecenize ayrı renkler katıyor. Garip bir şekilde, çıplak metal olarak gösterilmiş yüzeye atılan verev kamuflaj şeması bile var. Bu çizimleri hazırlamak zorunda kalan gariban da sıkılmış sanki… Kutudan bir denizaltı modeli için oldukça mücessem bir de ıslak çıkartma tabakası çıkıyor. Bunun bir bölümü modelin üzerinde duracağı tablayı süslemeye yönelik şeritler, her bir denizaltı için numaralar, Denizaltının kulesindeki amblemler vs. Revell’in çıkartmaları ile başım pek hoş olmadığından mümkün olduğunca bulaşmamayı tercih ediyorum. Yapım :
Gövde birleştirildikten sonraki en alingirli aşama kule, bu bölümü oluşturan parçalarda hiçbir sorun yok. Kılavuzun size 20. aşamada öğütlediklerini bir iki nokta dışında uygulamanız yeterli. Bunlardan biri altlarda bir yere oturması gereken 64 numaralı parça, çok dikkatle bakmama rağmen , bu parçanın tam olarak nereye oturacağını kavrayamadım , eğer bir sonraki aşamaya dikkatle bakarsanız, belli belirsiz, alt kısma oturduğunu görüyorsunuz.
Ayrıca, gariban denizciler Atlantik’te gezinirken soğuk metale yaslanıp zebun olmasınlar diye köprünün içi kısmındaki ahşap kaplamanın rengi: Revell bunu “pas” rengi olarak münasip görmüş. Ey okuyucu! tahta onlar tahta !. Tahta rengine boya sen de doğal olarak.
Kule yarılarını birleştirdikten sonra ortaya çıkan hafif moral bozucu birleşim yeri de kolay zımparalanmasa bile, bir şekilde halledilebiliyor.
Köprüde bu iki nokta dışında geri kalan her şey normal. Hücum ve ana periskopun[2] iki parçadan oluşan yuvaları bile insanın başına dert açacak gibi değil. Bu parçaların hareketli olması ve istendiğinde içeri alınıp sonra çıkarılamaması, yada zırt pırt içeri girmesi de herhalde Revell’in 1950’lerdeki oyuncak model anlayışına yaptığı bir gönderme. Kule ilgili dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da, eklenip eklenmeyeceğine erken aşamalarda karar verilmesi gereken ufak kış bahçesi. Kulenin uç kısmındaki dalgakıranın ve onun taşıyıcı strüktürünün kesilmesi veya olduğu gibi bırakılması gerekiyor. Kılavuz bir dizi soru işareti, rakamlar ve oklarla dili döndüğünce anlatmaya çalışmış ama ben tercüme edeyim dedim. Kule güverteye sorunsuzca oturuyor. Macun gereken tek yer, ortadaki dalgakıranın yayı ile oturduğu yer arasındaki hafif açı farkı cüz’i miktarda dolgu gerektiriyor o kadar.
Tüm bunlardan sonra içinde modele başladığımdan beri büyüyen ciddi bir aşamaya sıra geldi. Denizaltının ön ucundan arkasına kadar devam eden ve ölçeğe uygun yapılması gereken haberleşme antenleri…Meğer bu kablolar benim uzun süre sandığım gibi, mürettebatın kuru havalarda çamaşırlarını asması değil haberleşmeye yarayan uzun dalga alıcı ve verici antenler-miş. Önde bir tane olan alıcı anten, kıça doğru uzanan ikisi de alıcı antenler. Bu antenlerin sinyal giriş çıkışı ise, kulenin önünde bir noktadan tekneye giren bir kablonun telsiz bölümünde nihayete ermesi ile olurmuş. Bunları Özkan’ın verdiği peruk imalinde kullanılan ince teller ile düşündüğümden çok daha kolay bir şekilde yaptım. (Bu malzeme çok güzel, son derece ince ve dayanıklı, hafifçe esniyor, kolay kopmuyor ve daha sonra da sarkmıyor. Japon yapıştırıcı ile kolayca yapıştırılabildiği gibi, misinanın tersine boyanabiliyor da.) Antenlerin üzerindeki porselen insülatörleri de beyaz tutkal ile yaptıktan sonra her şey bitti.
Teknenin üzerine oturacağı ayağı da boyadım. Buraya konacak bir dolu –oldukça rüküş- ıslak çıkartma var. Ortaya yalnızca “typ VIID” yazısını yapıştırmak istedim. Bin bir türlü ameliyeye rağmen, çıkartma o kadar eğreti, mat ve kalın durdu ki, ben de tamamen söküp yeniden boyadım. Sanırım hiç olmaması daha iyi. Gene, ıslak çıkartma olarak verilen ve yapılmış örneklerde, Cumhuriyet Bayramlarında çocukların ellerindeki ince karton bayraklara benzeyen bayrağı da koymadan kılavuzla birlikte çöpe atıp; bitmiş modeli de, gittikçe büyüyen denizaltı modelleri koleksiyonumun yanına kaldırdım…
İyi modeller, Ahmet Dönmez 2007
[1] Pek de başarılı bir silah olamamış maalesef. [2] Denizaltılarda birden fazla periskop olduğunu ve ne işe yaradıklarını yeni öğrendim. Benim sandığım gibi , millet itişip kakışmasın, kaptan ve muavin ayrı ayrı baksınlar diye değilmiş. Denizaltı saldırıya hazırlanırken daha ufak, , su üzerinde az iz bırakacak şekilde tasarlanmış ince profilli ve ufku yatay olarak tarayabilecek “hücum periskobu” attack periscope denen çihazı kullanırmış. Diğeri; daha görkemli olan, ufku daha geniş bir dikey açıyla taramaya imkan veren fiyakalı büyük periskop. Ona da “gök periskobu” sky periscope denirmiş…
|
||||||||||
Bu sayfadaki yazı ve fotografların tüm hakları www.ozkanturker.com sitesine ve yazarına aittir. İzinsiz kullanılamaz. |