|
Anasayfa Galeri Menü |
Sopwith Camel |
Revell 1/72 |
Lori Kaston |
İyi ki 1/48 ölçekli 2. Dünya Savaşı uçaklarını severim demişim. Kader beni yalancı çıkartmak için elinden geleni yapıyor… Tayyare Tarihi Tayyare kelimesi bu uçağa gerçekten çok yakışıyor. İnsanoğlunun bir top kumaş, bir kaç yumak ip, bol bol tahtayla uçması, hatta uçmakla kalmayıp havadayken elinin altındaki bir tüfekle kahramanca çarpışması bende ayrı bir hayranlık uyandırıyor. O günlerde öyle akıllı bombalar, lazer güdümlü zamkinoslar yerine daha akıllı, daha cesur insanlar varmış gibi hissediyorum. Vikipedi’den öğrenebileceğimiz gibi Sopwith Camel Birinci Cihan Harbi esnasında ittifak kuvvetleri tarafından kullanılan en ünlü tayyare. Ancak bu ününü diğer bütün tayyarelerden daha fazla hava zaferi kazanmasının yanısıra bir çok kahraman pilotun ölmesine neden olan zor ve kullanışsız kumanda sistemine borçlu olduğu konusunda spekülasyonlar yapılmakta. 1917 Haziran’ında hizmete giren Sopwith Camel 185 kilometre gibi bir hıza ulaşabilmekteydi. Motorun üst kısmına yerleştirilmiş iki adet Vickers 7.7 milimetrelik tüfeğiyle 420 kilogramlık bir ağırlığa sahipti. Maksimum kalkış ağırlığı 660 kilogram olan tayyarenin basit bir matematik işlemiyle pilot dahil yaklaşık 240 kilo yük taşıyabildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz sanırım. Son olarak tayyarenin 130 beygir güç üretebilen 9 silindirli Clerget 9B rotary motoruyla havada kalabildiğini söyleyerek bu kısmı noktalıyorum. Tekniğe fazla takılmadan, açıkçası biraz da acelem olduğundan hızla modeli inşaya koyuldum. Normalde inciğini boncuğunu araştırıp öğrenmeden bir işe başlamak huyum değildir ancak bu kez, birazdan anlatacağım sebeple kör topal başladım modele.
Model Eğer bu plastik birikintisine model denebilirse tamamlanınca bir Sopwith F1 Camel olması öngörülüyor. Revell’in 1/72 Sopwith F1 Camel, tamamlandığında hala bitmedi galiba dedirtecek kadar ufak. Sekiz santimetre civarında. Kit, dışa detay yapısı yanında bir takım oturmama sorunlarıyla insana boyundan büyük sıkıntı veriyor. Vaktiyle yumurtamsı çikolatalardan çıkan plastik öbeğinden bile beter olduğunu söyleyebilirim. Bittiğinde uçağa benzeyeceğinden şüpheliydim. Hizmet anısı olarak hediye etmek maksatlı böyle bir heyecana giriştiğimi söyleyerek başlayayım. Pek sevdiğim dostum/ağabeyim/meslektaşım değerli yazar Alper Canıgüz’ün modelciliğime gösterdiği ilgi ve çift kanatlı tayyarelere olan sevgisinden ben de kendimi böyle bir hikâyenin ortasında buldum. Ancak bir sorun daha peydah oldu: kendisi işten ayrılacağından, hatıra olarak armağan edeceğim bu plastik deryasını (20 küsur uyumsuz parça!) bir tayyareye çevirebilmek için sadece 1 haftam vardı. Yapım şeması üstünde öyle kapsamlı bir inceleme yapmaya gerek yok. Bakmanız yeterli oluyor. Zira kendisi bir tek sayfa. Şunu şuraya, onu da oraya tak, modeli bitir edasında. Çıkartmalar uçağın geri kalanına nazaran daha kapsamlı ve eli yüzü düzgün. Biraz kalın olsa da uçağı çekip çevirecek şeyler olduğu için saygı duydum. Onlar da olmasaydı bırakın hediye etmeyi, bu modeli masa ayağının altına takoz bile yapmazdım.
Yapım
Ortada bir kokpit olsaydı belki ben de anlatmaya oradan
başlayabilirdim. Kokpit diye bir pilot vermişler ki o da kalıbından mıdır
nedir, yamuk. Anladık, insan yüzü simetrik değildir ama bu denli asimetrik
olduğunu da bilmiyordum. Bu kadarını inanın siz de bilmiyorsunuzdur.
Kokpit namına hiçbir şey olmadığı gibi pilottan çıkan iki çıkıntıyı
gövdeye sağlı sollu iliştirmeniz gerekiyor. Neyse ki koltuk gibi dursun
diye sırtında bir çıkıntı var. Gövdeyi kapatma girişimim benim kriterlerime göre faciayla sonuçlandı. Bir kısım boşluk, tam örtüşmeme ve iki parçanın kalıp orantısında enayilik gibi sorunlar mevcut. Serde mazoşistlik mi var nedir? Böyle modeller çok hoşuma gidiyor. Bana meydan okuyormuş gibi geldiğinden, işin ucunda ölüm olmadığından ve hepsi topu 8TL gibi bir fiyatı olduğundan el mi yaman, bey mi diyerek girişiyorum.
İki yakası zor bir araya gelmiş gövdeyi düzeltmeye, tahta kaplı kokpit arkası paneli maskeleyip macunlayarak başladım. Sırt kısmında maket bıçağıyla bir takım kazı ve şekillendirme operasyonları gerekti. Alt bölümüne ise zımpara kurtarmaz deyip eğeyle giriştim. Gövdenin eli yüzü düzelmeye başladıktan sonra alt kanatla üst kanadı birleştiren dikmeleri yeniden görüp bir kez daha sinirlendim. Parçalar dikdörtgen çerçeve olarak verilmiş. Dikdörtgenin kanada yapıştırılan bölümlerinin, sadece dikme varmış gibi görünmesi için her iki kanat bölgesine yapıştırıldıktan sonra boşlukların macunlanması gerek. Bu arada kanat da yerine oturmuyor. Gövde altında ve kanat köklerinde boşluklar oluşuyor. Yineliyorum, uçağımızın gövdesi dikey dümen ve motoru olmadan kibrit kutusuna sığabilecek kadar ufak. Kanatları yapıştırdık, macunladık, kuruyana kadar kaldı mı sana 5 gün. Modelcilik günlük streslerden uzaklaşmamı sağlıyor gerçekten. Ne kadar küfür varsa zaten bu modeli yaparken sarf ettim. Geriye kalan yerleri de kan, ter ve biraz macun işiyle tamamladım. Zaten çoğu gitmiş azı kalmıştı. Ya da yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik mi desek? İkisi de olur.
Revell’in boyama şemasını deşifre etmeye fazla takılmadan Tamiya’nın Olive Drab, Green Yellow ve Nato Green gibi renklerini karıştırıp gövdeyi ve kanat üstlerini, Buff ve Deck Tan gibi renklerin karışımıyla da alt kısımları boyadım. Motor kısmının içini önce siyaha boyayıp ardından kuru fırçalamaya giriştim. Bölgeyi uhu-tac vasıtasıyla maskeledim ve önce beyaz ardından kırmızı attım. Uçak hala bi halta benzemiyordu. Uçağın ön kısmındaki metalik alanı Testors’un alüminyumuyla eyledim. Eh, güzel diyemeyiz ama sempatik? Kesinlikle… Boya işi bittikten sonra parlak verniği basıverdim üstüne. Kazasız belasız bitti bu işlem. Sıra çıkartmalardaydı. Uçağı göstermeye başlayan şey ıslak çıkartmalar oldu. Pek fazla değiller ama renkliler ve güzel basılmışlar. Herhangi bir kayma yok. Tamamlandığında “eh işte fena görünmüyor yahu” dedirtmeye başlamıştı bana. Ardından bir parlak vernik daha attım. (Tamiya X-22) Sonrasında Microscale firmasının Micro-flat ürünüyle uçağı kapladım. Hafifçe –ki umduğumdan da hafif oldu- Naples Yellow yağlı boyayla kuru fırçalama yaptım.
Eşeğin kuyruğunu daha fazla çekmeden gergi tellerini de çekeyim bitsin dedim ve işe giriştim. Artık deadline* çok yakındı. Sembolik birkaç gergiyi de plastik çerçeve eritip modelci dostum Barkın’ın da yardımıyla yerine yapıştırdım. Bende ne konsantrasyon kalmıştı ne de sabır. Saat gece yarısı 3 gibi dermanın da kırıntısı bile kalmamıştı. Bundan sonra ne yapsam geriye doğru gideceğimi bildiğimden, bitti deyip orda bıraktım. Bir de küçük taban hazırlayıp yeni sahibine hediye ettim. Pek sevinen Alper sağ olsun, kanatlardaki gergi telleri çift olurlar gibi bir şey söylemedi. Zaten insan olan da bu kadarcık uçağa öyle şey dememeli.
Sonuç: Hayatta sevmediğim pek fazla insan yok. Olsa bu uçağı yapmasını şiddetle tavsiye edebilirim. Hayatta özen, sabır ve uğraşmayla bir yere gelinebileceğinin ispatı kendisi (gelinecek yerin niteliğini bilemem). Onca çileden sonra ortaya çıkan sonuç beni şirinliğiyle kendine aşık etti. Fazla zaman geçirmeden Eduard’ın aynı modele sahip uçağından, bu kez 1/48 ölçeğinde sipariş verdim. Bilmem anlatabildim mi? İyi Modeller Lori Kaston © 2008
*Deadline: Hazırlanmakta olan işlerin müşteriye kesin teslim edilme zamanı için reklamcılıkta kullanılan bir terim.
|
Bu sayfadaki yazı ve fotografların tüm hakları www.ozkanturker.com sitesine ve yazarına aittir. İzinsiz kullanılamaz. |