|
Anasayfa Galeri Menü |
Messerschmitt Bf 109 E7 |
Tamiya 1/48 |
Tolga Ülgür |
Muhterem Willy Messerchmitt’in ortaya koyduğu Bf-109E lerin İkinci Dünya savaşının ilk yarısında Luftwaffe’nin ana avcı uçağı olduğunu söylersek pek büyük bir yanlış yapmış sayılmayız. Binyüz hastalıksız beygire eşdeğer güç üreten Daimler Benz DB601Aa motoru ile takatlandırılan E4 ler Britanya savaşında RAF Hurricane’leri karşısında oldukça üstün idi. Dönemin Spitfire larıyla ise eşit konumda olduğunu söylersek yanlışlar hanemizi pek de kabartmış olmayız. Kimi fanatikler bu eşitliğe karşı mı çıkıyor? Olsun; onları kendi haline bırakalım.
Ancak bu üstünlüklerinin yanında E4 lerin bir de zayıf yönü vardı. Menzilinin kısa oluşu. Beşyüzaltmış km lik menzili E4 lerin Britanya semalarında oldukça kısa süre kalabilmelerine izin vermekteydi. Bu durumda bombardıman uçakları korunmasız kalmakta kayıplar artmakta sonuç olarak Luftwaffe kurmayları huysuzlaşarak karargahta arıza çıkarabilmekteydi. Bu olumsuz durumdan sıyrılmak için E4 ler ilave yakıt depoları ile donatılmaya başlanmışlar ve E7 adını almışlar. İnanmayanlar araştırsın, bana bilgi böyle geldi.
İlk E7 ler 1940 sonunda ortaya çıkmışlar. Britanya savaşının ardından Kuzey Afrika cephesine gönderilen E4/7 ler Bf-109 F modelinin ortaya çıkmasıyla ön cephe görevlerinden geri çekilerek 1942 yazına kadar yer desteği amacıyla kullanılmaya devam etmişler. Modeli yapılan uçak 1942 yılında Libya da III/ZG1 de kullanılmış olan S9 DR kodlu Bf-109 E7 .
Model: Kullandığım model gerek memleket içinde gerekse memleket dışında gayet iyi bilinen Tamiya’nın Bf-109 E4/7 kitidir. Doksanlı yılların başında piyasaya çıkan bu kit halen güncelliğini korumakta. Pekala alınıp da yapılır bir kaliteye sahip. Günahları olabilir ancak bunlar kiti reddetmeyi gerektirecek boyutta değiller bana göre. Kadı kızı muamelesi yapılarak devam etmek pek zor değil.
Kit hakkında uzun açıklamalara hiç girmiyorum; bilen biliyor, bilmeyenlerin de bu mübalağa yoğun interjet ortamında kolayca öğrenme imkanları mevcut. Uzun zamandır deponun bir köşesinde yan gelip yatmakta olan bu kitin artık yapılma zamanı mı gelmişti, yoksa birileri mi dürttü pek emin olamadım.
Yapım: Bu model, bir zamanlar Atlantik ötesinden saf toriklere “öcü” diye dayatılan, daha da ileri gidilerek yasaklanan (hatta salatasının* bile ismi değiştirilen) Sovyet Rusya ideolojisinde kendine yer bulmuş meşhur “bilmem kaç yıllık üretim planlaması” na benzer şekilde sıraya filan sokularak yapılmaya başlanmadı. Hatta hiçbir plana da dahil olmamıştır, enginarsız suikast böreği dahil.
Bu hızlı karar verme sürecini çok ani bir duygu patlamasına mı yormalı acaba ? Doğruyu söylemek gerekirse sebebi sadece bir kitaptır: Zamanını tam hatırlamıyorum – ancak 2009 ortaları olmalı- ücretini peşin ödeyerek edinmiş olduğum Kagero’nun Topcolors serisinden çıkarmış olduğu “Jagdwaffe Over Africa vol1” isimli kitabını uygun musiki (uygun olanın ne olduğu aşikar ) eşliğinde karıştırıyordum.
Acaba yazılanları okuyup da yeterince anlamış mıydım orasını bilemiyorum ? Yazının yanındaki resimlere bakınca görülmesi gerekenleri görmüş müydüm orası da meçhul. Zehir hafiyecilik mi oynamalı perçin izlerini takip ederek ? Yeni ve mühim tespitler ile “rönesans”a mı boğmalı camiayı ? Yok artık!! Bu tür “zemin kattan Amerika ları sıfırdan keşfetmeler” bende metan sıkışmasına yol açabiliyor, kontrolsüz metan salınımının küresel ısınmaya katkısını da düşününce vazgeçiyorum bu tür “bir kısım protein” faaliyetlerden. Kitap gerek baskı kalitesi gerekse içeriğindeki profillere ait geniş çıkartma seti ile pek gazlayıcı.
İçerikte yeralan profillerden bir tanesi beni pek fena şekilde cezbetmiş olmalı ki takılıp kalmışım o sayfaya. Eros tetiğe “dokanmış” diyorlar. Yayını okunu bırakıp arkadan vuruyor hem kanatlı hem de mitolojik zibidi.
Seçtiğim E7 nin görünüm olarak bir “dünya güzeli” hali olmasa da aşk böyle bir tuhaflıktır aslında. Gözü ya kör ya da bir parça şaşı bakıyor olmalı. Fazla sorumluluk yüklemeyerek uygun adım devam etmeli. Sağ kanadının hasar sonucu başka bir tayyareden alınmışlığı insanda bir “mazluma acıma duygusu” da uyandırıyor olmasın sakın. Son zamanlarda bu hüzünlü ve mediokrat hıyarsal dayatma fazla yayıldı memlekette. Sayın “Stockholm sendromu” kendi kendine çağrışmakta bir sakınca görmez olmuş. Dikbaşlı entellektüel pigmelerin gaz vermesiyle ayakların başa tırmanması bu sebepsiz duygusallığın bir sonucu değil midir ? Ağır kokunun nedeni anlaşılmadı mı?
Kılavuz kokpit diye işaret etmiş her zaman ki “imperatif” edasıyla. Ben ise bu emir kipinden hiç hoşlanmadım ve kokpit harici birşeylerden başlamak istedim. O kadar da değil ve hatta yok devenin bale pabucu. Ve fakat model oldukça sınırlı ve başlayacak başka bir alan da yok. Ne yapmalıydım yani, zevzekçe tekerleri boyayarak mı başlamalıydım? Bu tür başlangıçların tat alma istasyonlarına hasar vermesi de pekala mümkün. Biat değil ama mecburiyetten başladık kokpit eşrafıyla dingildemeye.
Parçaları dönemin renklerine boyadım. O dönem kokpit içinde RLM 02 fena halde modaymış. (Sonraları dönemin tasarımcıları daha koyu renklere yönelmişler o ayrı ). TamiyaSan kokpit için aslında yeterli sayılabilecek bir detay seviyesi sunmakta. Ancak ben beklentilerimi yüksek tutarak bundan tatmin olmamıştım bir kere. Ve her zamanki gibi bir iki fason ilavesi koymayı tercih ettim. Bunlar 1- Gösterge paneli için Kont Eduard’ın fotoeç seti. 2- Pilot oturağı için de Kanada’lı baş tedarikçi Utracast’ın doğuştan kemerli ürünü.
Gerekli ve belki de yeterli eskitme / yıpratma faaliyetlerini müteakip gövde parçaları kolayca birleştirilerek yapımda önemli mesafeler kat ettim. Kanatların da kolayca ve sorunsuzca yerleşmeleri katedilen bu mesafeyi daha da uzattı. Aman nazar filan teğet geçmesin. Pek fazla tesviye işi çıkmadan boyanmaya hazır duruma gelindi.
Boya işlerinde referansım tabii ki yukarılarda sözü edilen kitaptaki profil oldu. Konuya sağ kanattan girdim. Renginden anlaşılacağı üzere görülen lüzum üzerine başka bir tayyareden yedek parça olarak alınarak takılmış ve tekrar boyanma fırsatı bulunamamış sağ kanadı boyamaya başladım. Klasik RLM 02/71 kamuflajı boyandıktan sonra alt kısmını da RLM 65 e boyayarak kurumaya bıraktım.
Kuruduktan sonra bu kanadı maskeleyerek tayyarenin tümüne yönelmeye ramak kala burun kısmının alt tarafını Alman sarısı RLM 04 e kavuşturmayı da ihmal etmedim. Bir kuruma süresi de burası için ayırdıktan sonra tayyarenin tamamına yönelebilirdim.Yöneldim de.
Bilinen RLM78/ 79 çöl renkleri tatbik edildi. Boyama işlerinde Gunze akriliklerden faydalandığımı belirtmek işe yarar mı bilemiyorum. Kanat uçlarındaki bölgeleri beyaz renge kavuşturduktan sonra artık birbuçuk kat X-22 parlak verniği haketmişti sayın Bf-109 E7.
Vernik sonrası ıslak çıkartmalara yöneldim. Gövde yanındaki kod numaraları için gerekli olan çıkartmalar Kagero’nun kitabında zaten ilave Bonus niyetine verilmiş durumda. Yoksa niye alayım. Ancak bu çıkartmaların aşırı derecede hassas olduklarını belirtmek isterim. Hasar vermemek -dolayısıyla rahat uyuyabilmek- için dikkatli bir yüzeye iniş gerekmekte. İndikten sonra fazla kurcalanmaya gelmiyorlar. Oynadıkça “bilinmedik ot yemiş merkep” gibi huysuzlaşıp eşcinsel faaliyetlere yöneliyorlar. İniş bölgesi ve açısı iyi tespit edilerek iğne deliğinden Hindistan görülmeli nokta atışı marifetiyle.
Gövde yanındaki numaralar haricindeki çıkartmalar kutu muhteviyati ve dipsiz yedek kutusundan karşılandılar. Bakım işaretleri konusunu fazla abartmayarak tadında bırakmaya karar verdim. Bundan tat alma istasyonlarımız da memnun kalmış olmalı. Üzerlerine X-22 yi iç hizmet yönetmeliğine uygun şekilde koruma ve kollama amaçlı olarak makul mesafeden püskürttüm. Şimdi daha bir güvendeler gibi.
Dikmeleri de boyadıktan sonra yerlerine takarak modeli ayağa kaldırdım. Yıkama yağlama eskitme faaliyetlerini müteakip modeli bitirmeye yönelik son işlemlere hız verdim. Bu süreçte kutu mühteviyatına burun kıvırarak Kanada’lı baştedarikçim Ultracast’ın kapısını bir kez daha tıklattım. Bu kez istenenler : - Ultracast Bf 109 E egzost ları - Ultracast Bg-109 E ana iniş takım tekerlekleri oldu.
Bahsi geçen ithal parçaların da boyanmasının ardından model komple mat verniğe maruz bırakıldı. Egzost izlerinin ve makul seviyede sızıntı ve de sıkıntının uygulanmasının ardından kanopi parçalarını yerleştirip, anteni gererek modeli bitirdim.
Pervane abağı kimilerinin dikkatini çekmiş olabilir. Aslında abakta dikkat çekici bir durum yok. Gayet standart, ancak E7 için standart değil. Zira çoğunlukla E7 lerde sivri uçlu abaklar kullanılmasına rağmen referans profilin zorlamasıyla eski tip abağı seçmek durumunda kaldım.
Bunun dışında yine referans profilde gördüğüm kadarıyla gövde altındaki taşıyıcı istasyon kutudan çıkan klasik parçadan daha uzun gibi durmakta. Hay bir milyar ekmeği fazla kaçmış sarımsaklı köfte! Sebep? Sahra ihtiyaçları mı? Ressamın bok yemesi mi? Ne yazık ki ne Tamiya-San ın kutusunda ne de benim yedek kutumda böyle bir yedek parça yer almamakta.
Eeeh başlarım ulan bu kadar “aküreysiye” diyerek kutudan çıkan taşıyıcı istasyonunu kullandım ben de. Bu mevzuya takılıp kalanlar daha doğrusunu yaparlar elbet. (Halledelim derken kabız olmamak şartıyla) Ancak benzer hassasiyetin boyama konusunda da gündemi işgal etmesi temenni edilir. Birine kafa patlatırken diğerinde ciğeri kediye emanet etmek de neyin nesi?
Umuyorum ki daha fazla yanlışı yoktur bu E7 nin. Olsa da ne gam! Bando zaten “Fena halde Je m’en fiche be bilader** ”i çalmakta. Ortamın gürültüsüyle rahatça bir halt duyamama hakkımı kullanmalardayım. Cebimdeki –köhnemiş sağırlığa ilişkin – özel izin belgesinin güvencesiyle ısınmalar. Birikmiş bonuslar ile sarı laleler almışım çiçek pazarından, seyretmelik. Sorulması gereken: Hoşa giden yolculuğun kendisi midir ? Yoksa varılan yer mi? İyi modeller Tolga ÜLGÜR © Şubat 2010
(1)* Rus Salatası: Bu slav salatası ile ilgili olarak sanal alemde yaptığım kısa araştırmanın sonuçlarını burada bulabilirsiniz: Rus salatası 1860'lı yıllarda Moskova'daki Ermitaj Restoran'ın sahibi olan Fransız asıllı aşçı Lucien Olivier tarafından icat edilmiş. Kısa zamanda restoranın en sevilen yemeği haline gelen Rus salatasının tarifi Olivier tarafından ölene kadar titizlikle saklanmış. Daha sonra bir çok dünya ülkesine de yayılmış. Rus Salatası Rusça ve Almanca gibi bazı dillerde hala Olivier Salatası olarak bilinmekteymiş. Ama çoğu dilde Rus salatası olarak bilindiğini sanal ortamdan öğrenmek pek de zor değil. Bizim memlekete ilk olarak 19. yüzyılda ulaştığı rivayet edilir. İstanbul'da, 1917 Ekim Devrimi'nden sonra gelen Beyaz Ruslar'ın açtığı lokantalar sayesinde yaygınlaşmış. Rus salatasinin adı 1940'larin sonunda 50'lerin başinda özellikle demokrat parti rejimi sırasında amerikan salatasina dönüşmüstür. Bu kış komünizm gelecek diye demiryolu yapimina son veren, rus yazarlarinin okunmasina karsi cikan yurdum mccarty'cileri, rus salatasini halk sever, sonra gider salata adina komünist olur diye adini amerikan salatasi na çevirmişler. Durumun saçmalığını ve acizliğini soğuk savaş kültürü ile açıklamak mümkün olsa da sırıtmakta olan bu işgüzarlığı hasar görmüş genetik kodlarda aramak daha mı isabetli olur?
(2)** Jömanfiş olarak okunur, çok da şeyimdeydi anlamında.
|
Bu sayfadaki yazı ve fotografların tüm hakları www.ozkanturker.com sitesine ve yazarına aittir. İzinsiz kullanılamaz. |